Atina’da sosyal tabakalaşmayı, eupatridea denen aristokratlarla, thet denen halk sınıfı, metoikos adı verilen yabancılar ve “Köle” sınıfı oluşturmaktaydı. Bu sınıflardan, eupatridea, thet ve metoikoslar özgür insanlardan oluşuyordu. Ancak bu sınıfların içinde sadece eupatridea ve thet sınıfına mensup olanlar vatandaş statüsünde olup siyasal haklara sahipti.
Eski Yunan’da kölelik kurumunun doğal bir kurum olarak kabul edildiğine daha önce değinmiştik. Bu kurumun başlıca iki tipi vardı: tarım hizmetleri köleliği ve ev hizmetleri köleliği. İlerleyen dönemde bunlara bir de sanayi köleliği katılmıştı. Efendisinin başka işlerde çalışmasına müsaade ettiği köleler, parasının bir miktarını efendisine verdikten sonra servet biriktirebilir, evlenebilir ve hatta biriktirdikleri paralarla özgürlüklerini bile satın alabilirlerdi.
Sosyal tabakalaşmayla ilgili olarak değinilmesi gereken bir konu da Eski Yunan’da kadının yeridir. Gerek bundan önce anlatılan Sparta toplumunda gerek Atina toplumunda, kadın hür olmakla beraber siyasal karar alma süreçlerine katılma hakkına sahip değildi. Kadın daha çocukluğundan itibaren evin duvarları arasında sıkışmıştı. Sparta toplumunda, Atina’dan farklı olarak, eşitlikçi bir şekilde kız çocukları erkek çocuklarla aynı eğitime tabi tutulmasına rağmen evlilikle beraber onlar da Atina’lı hemcinsleri gibi toplumsal hayattan çekilerek evine kapanırdı.
Toplumsal yapısını bu şekilde özetleyebileceğimiz Atina’nın siyasal-kurumsal yapısına baktığımızda ilk olarak aristokrat sınıfın içerisinden seçilen üç ayrı yönetim mevkiinin olduğunu görmekteyiz. Bunlar aynı zamanda Baş-rahip olan Kral, polisin askeri güçlerini yöneten Polemarkhos (Baş Komutan) ve sivil otoritenin temsilcisi olan Arkonlardır. Bu üç yönetim mevkiinin yanında Atina’da Ares tepesinde toplandığından ötürü “Areopag” adını alan bir aristokratlar meclisi de vardı. Mansel’e göre bu meclis tecrübeli ve asil kişilerden ve belki de devletin memurlarından meydana geliyor, siyasi, dini ve hukuki sorunlara bir çeşit danışma kurulu görevi görüyordu . Ancak asıl hükümranlık hakkı, 20 yaşını doldurmuş tüm Atinalı erkek vatandaşların üyesi olduğu Eklesia (Halk Meclisi)’ya aitti. Bu meclis devlet memurlarını seçer, kanunlar çıkartır, harp, barış ve ittifak gibi önemli konulara dair kararlar alırdı. Spartalıların kelimenin tam anlamıyla polisleri için yaşadıkları ve her şeyde ilk önce polisin menfaatlerini gözettikleri şeklindeki fikri Eski Yunan üzerine eserler vermiş yazarlar arasında genel kabul görmektedir. Buna karşın Atina’da var olan vatandaş-polis ilişkisi hakkında, yazarlar arasında bir fikir birliği olmayıp temelde iki farklı görüş mevcuttur. Bu görüşlerden birincisine göre, Atina’da da vatandaş-polis ilişkisinde polisin vatandaşa önceliği vardır. Vatandaşların hayatı kendilerini kamu meselelerine vakfettikleri ölçüde anlam kazanır. Bu çerçevede, Atina’da da Sparta’ya benzer şekilde vatandaşlar arasında polisin çıkarlarının kendi bireysel çıkarlarının önünde olduğuna dair genel bir inanç mevcuttur. Öte yandan bu konuda var olan ikinci görüşe göre bir Atinalı vatandaş, bir Spartalı vatandaştan farklı olarak polise bir takım aşkın, kendini feda etmesini gerektirecek derecede ulvi değerler yüklemezdi. Bunun yerine Atinalı vatandaşlar arasında polisin bireyin mutluluk ve refahı için var olduğu fikri ağır basardı. Bu çerçevede bir Atinalı vatandaşın gözünde polis, mümkün olduğu kadar çok sayıda vatandaşa servet, soy, statüye dayalı bir ayrım yapmaksızın kamu işlerine eşit derece katılma hakkı tanıyan, içinde düzenli bir hayatın sürdürülebileceği, bireyin doğal yeteneklerinin en iyi şekilde gelişme imkânı bulabileceği bir toplumdur.
İ.Ö. Beşinci Yüzyıl Atina’nın hem zirveye çıktığı hem de inişe geçtiği yüzyıldır. İ.Ö. 431 yılında Atina’nın başını çektiği Attik-Delos Deniz Birliği ile Sparta’nın önderliğini yaptığı Peleponnes Birliği arasında başlayan Peleponnes Savaşları, İ.Ö. 404 yılında Attik-Delos Deniz Birliği’nin yenilgisiyle sonuçlandı. Bu savaşta Sparta’ya mağlup olan Atina yüklü bir savaş tazminatı ödemek durumunda kaldı. Mali yönden yıkılan Atina’da, idari yönden de büyük bir devrim oldu ve demokratik rejim yıkılarak yerine “Otuzlar Tiranlığı” kuruldu. Bu yönetimin bir yıl sonra yıkılıp yerine demokrasinin yeniden kurulmasına rağmen, Atina bir daha eski günlerine dönememiştir. İ.Ö. 348 yılında Makedonya’ya karşı açılan savaşı kaybeden Atina, bu tarihten itibaren Makedonya hâkimiyetine girmiştir. Makedonya’nın İ.Ö 148’de bir Roma eyaleti haline gelişiyle nispeten bağımsızlaşan şehir İ.Ö. 86 yılında Roma istilasına değin varlığını sürdürebilmiştir.